Bebek sushi yer mi ?

Elifnur

Global Mod
Global Mod
[color=]Bebek Sushi Yer mi? – Bir Anne, Bir Baba ve Bir Parça Somonun Düşündürdükleri[/color]

Geçen hafta akşam yemeğinde yaşadıklarımızı forumda paylaşmasam içimde kalacaktı. Masada sushi var, ışıklar loş, müzik hafif… ve 11 aylık bebeğimiz Derin, masadaki her şeye “Ben de isterim!” bakışı atıyor. Eşim Baran çubukla somonu tutarken ben hâlâ “Bebek sushi yer mi acaba?” sorusunun panik ve merak karışımı kıskacındaydım.

Bir yanda “Anne içgüdüsüyle” hijyen ve alerji risklerini düşünen ben, diğer yanda “Bebek sonuçta minik bir insan, neden yeni tatlar denemesin?” diyen stratejik baba Baran. Sonra düşündük: Bu sadece bir yemek meselesi değil; modern ebeveynliğin en karmaşık denklemlerinden biri.

[color=]Sushi Masasında Başlayan Felsefe[/color]

Baran: “Bak, Japon bebekleri de sushi yiyor, demek ki mümkün.”

Ben: “Evet ama o bebekler Japonya’da, deniz ürünleri taze, hijyen şartları farklı. Bizim marketten aldığımız somonla Tokyo’daki arasına okyanus girer!”

İşte tam o sırada, arka planda açılan YouTube videosu devreye girdi: Bir beslenme uzmanı “Bebeklere çiğ balık verilmemelidir” diyordu. Baran’ın yüzü asıldı, ama hemen toparlandı:

“Tamam, çiğ balık olmaz. Ama pişmiş sushi türleri var, California roll mesela.”

Yani Baran, stratejik bir şekilde “problemi çöz” moduna geçti.

Ben ise bebeğin tat alma yolculuğuna odaklandım. “Belki de mesele sushi değil, damak gelişimini yönlendirme şeklimiz,” dedim. Çünkü empatiyle düşününce, her bebek yeni bir tatta hem merak hem tedirginlik hissediyor.

Ve orada fark ettik: Bu masada sushi değil, aslında ebeveynlik tarzlarımızın optimizasyonu tartışılıyordu.

[color=]Bir Rulo Sushi, Üç Farklı Yaklaşım[/color]

Forumlarda görmüşsünüzdür; “Benim bebeğim 8 aylık, sushi yedi, bir şey olmadı” diyen de var, “1 yaşına kadar sadece haşlanmış sebze” diyen de.

Gerçek şu ki, her bebek farklı bir denklem.

1. Stratejik Baba Yaklaşımı:

Baran gibiler için mesele basit: Riskleri değerlendir, kontrol altına al, sonra uygula. Örneğin: “Somonu dondurursak parazit riski azalır, pirinç haşlanır, sorun çözülür.” Bu, mühendis kafasıyla ebeveynliktir.

Ama bu yaklaşımın zayıf noktası, bazen “insani detayı” kaçırmak olur. Çünkü bebekler sadece sindirim sistemiyle değil, duygularıyla da öğrenirler.

2. Empatik Anne Yaklaşımı:

Benim tarafımdan bakınca mesele başka: “Ya ağzına alırsa ama sevmezse? Ya midede bir sorun olursa?” Kaygı, sevgiyle iç içe geçer.

Ancak bu yaklaşım da bazen aşırı korumacı hale gelebilir. Her yeni tat, bir tehdit değil, bir deneyimdir.

3. Orta Yolcu Bilimsel Yaklaşım:

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) verilerine göre, bebeklerin 12 aydan önce çiğ balık tüketmesi önerilmez. Bunun nedeni, bağışıklık sisteminin henüz tam olgunlaşmamış olması ve Anisakis gibi parazit riskleridir.

Ama pişmiş balık, özellikle iyi hazırlanmış somon veya ton balığı, 9. aydan sonra kontrollü olarak verilebilir.

Yani işin özeti: Bebeğe sushi değil, “pişmiş balıklı deneyim” sunmak mümkün; ama “çiğ balıklı” değil.

[color=]Toplumun Sushisi: “Bebek Ne Yerse Biz Ne Deriz?”[/color]

Aslında “bebek sushi yer mi?” sorusu, modern toplumun “doğal ebeveynlik” tartışmalarının sembolü gibi.

Bazı ebeveynler minimalist, bazıları yenilikçi, bazıları da “aman riske girmeyelim” diyor.

Bir forumda bir baba şöyle yazmıştı:

> “Ben oğluma 10 aylıkken avokadolu sushi verdim, şimdi hiçbir şeyi reddetmiyor.”

> Bir başka anne cevap vermişti:

> “Ben kızımı 2 yaşına kadar sadece evde pişmiş yiyeceklerle büyüttüm, bağışıklığı çok güçlü.”

Bu diyaloglar gösteriyor ki, mesele “doğru” ya da “yanlış” değil. Asıl mesele, çocuğu kendi kültürüne, bedenine ve ritmine göre tanımak.

Belki de bir Japon bebeğin sushi yemesi doğalken, bizim coğrafyamızda o doğallığı yoğurtla sağlıyoruz.

[color=]Bir Dilim Kültür, Bir Kaşık Mizah[/color]

Baran geçenlerde şunu dedi:

“Sen de farkında mısın, bizim soframızda Batı’nın peyniri, Uzak Doğu’nun sushisi, Anadolu’nun zeytinyağlısı var? Derin büyüyünce kim bilir neleri birleştirecek.”

Ve haklıydı. Çünkü artık çocuklar, kültürlerarası mutfakta yetişiyor.

Ama bu durum, “her şeyi yesin” değil, “her şeyi doğru zamanda tanısın” anlamına gelmeli.

Bir arkadaşım espriyle karışık şöyle demişti:

“Bizim bebek sushi değil, ‘sucuklu roll’ sever.”

Haklıydı aslında; mizahın içinde bir gerçek vardı. Kültürel bağlam, damak tadı kadar kimlik de şekillendirir.

[color=]Ebeveynliğin Matematiği: Karar Değişkenleri[/color]

Ebeveynlik, doğrusal bir denklem değil. Her çocuğun “karar değişkenleri” farklı.

Bazısı yeni tatlara açık, bazısı seçici.

Bazı ebeveynler bilgiyle, bazıları sezgiyle hareket ediyor. Ama her iki yaklaşım da değerlidir.

Belki erkekler (veya çözüm odaklı ebeveynler) daha çok “nasıl yapılır” sorusuna odaklanırken, kadınlar (ya da empatik ebeveynler) “çocuğum buna hazır mı?” diye soruyor.

Ve bu iki soru birleştiğinde gerçek denge oluşuyor.

Çünkü bebek sadece midede değil, güven duygusunda da besleniyor.

[color=]Sonuç: Sushi Masasında İnsanlık Dersi[/color]

Akşam soframızda sushi bitti, kahkahalar kaldı. Derin sonunda sadece pirinci yedi, somonu yere attı. Ama biz büyük bir ders aldık:

Bir bebeğe yeni tatlar sunmak, onunla birlikte dünyayı yeniden keşfetmek gibiydi.

Şimdi dönüp bakınca şunu soruyorum kendime:

Gerçek tehlike çiğ balıkta mıydı, yoksa ebeveynlerin aşırı korkularında mı?

Belki de en sağlıklı ebeveynlik, “ne verilmez” kadar “ne deneyimlenir” sorusuna da yanıt arayan yaklaşım.

Sushi, sadece yemek değil; bir metafor: Kültür, cesaret ve dengeyi aynı tabakta buluşturan bir sembol.

O yüzden cevabım şu:

Hayır, bebek sushi yemez — ama ebeveynlik dediğin şey, o suşiyi paylaşma cesaretiyle başlar.