Leave the World Behind sonunda ne oluyor ?

Elifnur

Global Mod
Global Mod
“Leave the World Behind” Sonunda Ne Oluyor? - Kıyamet Senaryosundan Kişisel Drama'ya!

Daha kitabın başında, bu romanı okurken bir şey kesin: Bu dünyada gerçekten neyin gerçeğini yaşıyoruz? Birdenbire öyle bir hikayeye daldım ki, bir yandan "Hadi ya!" diye bağırıp, diğer yandan da "Acaba bu kadar da mı olur?" diye kendi kendime sorgulama yaparken buldum kendimi. 2023’te Netflix'te de gösterime giren Leave the World Behind, modern insanın yalnızca teknolojiyi değil, aynı zamanda insan ilişkilerini de nasıl yitirdiğini sorgulayan bir yapıt. Ama gelin, buna biraz eğlenceli bir açıdan bakalım. Çünkü eğer bu kitabı okuduysanız, nihayetinde sormadan edemiyorsunuz: "Ya sonunda ne oldu?!"

Ailenin Kimyası ve Elektrik Kesintisi: Kızgın Ev Kadını ile Buzdolabı Krizi

Kitabın en başında, bir aile tatil için bir ev kiralıyor. Ailesinin her bir bireyi farklı bir teknolojiyle o kadar iç içe geçmiş ki, gerçek dünya ile bağları yok. Tabii bu durum, eşlerin birbirlerine karşı olan yabancılaşmalarını da gözler önüne seriyor. Ama tam o sırada, elektrik kesiliyor. Durum ne mi oluyor? Tüketici toplumu hayaline dalmış o kadar kişi, "Buzdolabımda ne oldu?" diye paniğe kapılıyor. Evet, evde kimse birbirine tam anlamıyla bağlanmışken, birdenbire bir felakette nasıl hayatta kalacaklarını düşünmeye başlıyorlar. Elektrikler gitmiş, internet yok, her şey duraklamış… Ve tabii, geriye sadece bir şey kalıyor: İnsanların her biri, kendi başına bir çözüm üretmeye çalışıyor!

Erkek karakterin çözüm odaklı yaklaşımı, eski erkeklerimizin "Kişisel özgürlük" gibi abartılı manifestolarına benziyor. “Elektrikler gitmiş, tamam, biz bunu çözeriz!” demek yerine, öne atılıp her türlü teknik aleti deniyor. Bu, aslında o klişe "erkekler çözüme odaklanır" fikrini tatlı tatlı eleştiriyor. Hani diyorsunuz ya, bir erkeğin elinde tornavida varsa, dünyayı değiştirebilir! Ama işin özü, bütün bu elektrik ve teknoloji problemleri çözülse bile, bir şekilde evdeki herkes birbirinden daha da yabancılaşıyor.

Kadınların Bakış Açısı: Elektrik Kesilse de Empati Şarjı Bitmez

Bu noktada, romanın kadın karakteri devreye giriyor. Elektrik kesilmiş olabilir, ama empatiyi asla kaybetmez. O kadar çok insan bir araya geliyor, yaşadıkları dramı birbirlerine anlatırken bile insanlık halleriyle baş başa kalıyorlar. Kadın karakterin olaylara yaklaşımındaki empatik bakış açısı, çözüm üretmeye çalışan erkeklerin aksine, ilişkilere odaklanıyor. Zaten, evde bir sorun varsa, bunu çözmenin yolu iletişim ve duygu paylaşımından geçiyor, değil mi? Elektrik gitse de, en azından kalbimizdeki bağları yeniden keşfetmek bir çare olabilir mi?

Tabii ki "Kadınlar daha empatik" klişesini kasıtlı olarak geçiyorum, çünkü roman her iki cinsiyetin de farklı durumlar karşısında nasıl birbirinden farklı refleksler verdiğini derinlemesine inceliyor. Mesela, kadının karakteri, elektrik ve teknoloji kaybından ziyade, insanların hayatta kalmaya çalışırken kaybettikleri insani yönleri üzerine derin düşünceler geliştiriyor.

Toplumsal Çöküş: Dünya Biterken Kendi Dünyamızı Yeniden İnşa Ediyoruz

Romanın özündeki gerilim, dış dünyadaki kaosun içeriye, bireysel hayata ve ilişkilere nasıl sızdığı. Elektrik kesildiğinde aslında tüm o izlediğimiz televizyon dizileri, internetteki sosyal medya paylaşımları ve Instagram’daki anlık paylaşımlar da devre dışı kalıyor. Ve bir anda bu insanları, gerçek duygularla yüzleşmek zorunda bırakıyor. Gerçekten, dünya biterken biz birbirimizle kalabiliyor muyuz?

Evet, kitabın sonunda aslında kocaman bir belirsizlik var. Klasik bir kıyamet senaryosu gibi değil de, sanki kitaptaki karakterler biraz daha kişisel bir kıyamet yaşıyorlar. Bunu da belirsiz sonlarla bırakıyor. Ancak, belirsizlik üzerinden bir şeyler inşa etmek, modern insanın hayatta kalma stratejilerinden biri haline gelmiş durumda.

Mizah ve Korku Arasında: Elektrikler Gitti, Geri Geldi, Ama Hala Soğuk!

Sonuç olarak, Leave the World Behind kitabı sadece kıyamet sonrası bir dünyayı anlatmıyor; aynı zamanda her bir karakterin kendi iç dünyasında yaşadığı kıyameti de gözler önüne seriyor. Mizahi açıdan bakıldığında, aslında bu felaketi bir nevi "Bütün bu teknolojiyle bir arada yaşamak çok da sağlıklı değil" şeklinde yorumlayabiliriz. Elektrikler gittiğinde bile insanın yalnızca hayatta kalma becerisi değil, daha da önemlisi ilişkilerinde ne kadar güçlü olduğunun testi başlıyor.

Kendimizi birbirimizle ne kadar empatik bağlarla bağlı tutabiliyoruz? Elektrikler gitse bile, bağlantı kopmaz mı? Kısacası, Leave the World Behind, büyük bir kaos ve belirsizlik içerisinde insan ilişkilerinin evrimini eğlenceli bir şekilde sorguluyor. Ve belki de en önemlisi, kaçınılmaz olan bu dünyadaki sonla yüzleştiğimizde, kalbimiz hala birbirimize duyduğumuz bağla mı var olur?

Tabii, belki elektriğin gitmesiyle birlikte kaybolan o boşlukları daha çok hissetmemiz, bizim insan olduğumuzu hatırlatıyordur. Elektrikler kesilse de, belki hala insanlık, bir şekilde, kendi sıcaklığını bulabilir.

Peki, sizce bu kitabın sonunda herkes bir şekilde "hayatta" kalmayı başarabiliyor mu?